Takıntı (okb) tedavisinde emdr nasıl kullanılır?
Takıntı akla istemsiz gelen ve kişide aşırı rahatsızlık, sıkıntı ve gerginlik oluşturan olumsuz düşüncelerdir. Obsesyon ve obsesif düşünce olarak da isimlendirilir.
Takıntı, yani akla gelen istemsiz olumsuz düşünceler çok çeşitlidir ve kişiden kişiye farklılık gösterir. En çok görülen takıntı türleri bulaşma (temizlik) takıntısı,kuşku (kontrol) takıntısı, eşcinsel olma takıntısı, simetri veya eksiksiz olma takıntısı, metafizik veya dini takıntısı, zarar verme takıntısı, cinsellikle ilgili takıntılar ve hastalık takıntısıdır.
Takıntısı olan kişi yıkamazsa, kontrol etmezse ya da saymazsa başına olumsuz bir şey geleceğine, huzura kavuşamayacağına, her şeyin kontrolü dışına çıkacağına, kötü bir şey olacağına, kendisinin ya da ailesinin başına kötü bir şey geleceğine, bir şeylerin eksik kalacağına, olmasını istediği şeylerin aksayacağına, tehlikede olduğuna, kirlendiğine, istediği gibi biri olamayacağına inanır.
Takıntı akla gelen istemsiz olumsuz düşünceler iken, bu düşüncelerden ve bu düşüncelerin verdiği huzursuzluk ve sıkıntıdan kurtulmak için yapılan tekrarlayan hareketlere zorlantılı davranış (kompulsiyon) denir. Zorlantılı davranışlar tekrar eden hareket ve davranışlar olabileceği gibi bazı takıntı türlerinde kişinin içinden tekrar ettiği düşünceler de olabilir. Kişi tekrarlar nitelikte yaptığı bu davranışların saçma ve acayip olduğunu genellikle bilir ancak bunları yapmaktan kendini alıkoyamaz, aksi halde büyük bir sıkıntı ve kaygı yaşar.
Obsesif düşünceler geldiği zaman kişide büyük bir stres ve sıkıntı oluşur ve kişi bu sıkıntıdan bir an önce kurtulmak için uygunsuz ve saçma bulduğu halde yapmaktan alıkoyamadığı bazı hareketleri veya düşünceleri yinelemeye başlar. Özetle, takıntı kişinin aklına gelen ve kişide aşırı sıkıntı yaratan istem dışı olumsuz düşüncelerken, bu düşüncelerden ve bunların verdiği rahatsızlıktan kurtulmak için yapılan davranışsal ya da düşünsel eylemlere kompulsiyon denir.
Özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşanmış olan travmatik deneyimlerin duygusal izlerinin birikmesi takıntı hastalığının ortaya çıkmasına neden olur. Travmatik etkilenme, orta beyinde yer alan limbik sistem bölgesindeki bazı alanlarda (amigdala gibi) kaygı birikmesine yol açarak, kişinin çeşitli konulara takılmadan edemeyecek kadar yoğun kaygı ve huzursuzluk yaşamasına yol açar. Geçmiş travmatik deneyimlerin etkilerinin yarattığı stres limbik sistemde birikir ve aradan yıllar geçse de uzun dönemler boyunca limbik sistemde hapsolur. Bunun neticesinde stres hormonlarının salgılanmasında senelere yayılan bir süreklilik olur, mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin hormonunun salgılanması olumsuz etkilenir ve böylece beynin biyokimyasında bozulmalar meydana gelir.
Travma modelini temel alan psikoterapi uygulamasıyla EMDR tekniğinden de yararlanılarak limbik sistemde hapsolmuş stres ve kaygı fazlalığı azaltılarak yok edilir ve böylece kişi takıntı üretemez hale getirilir. Özellikle çocukluk ve ergenlik dönemi olmak üzere geçmişte yaşanan psikolojik travmaların obsesif kompulsif bozukluğa yol açtığı görülmektedir. Takıntısı olan kişilerin bir çoğunun geçmiş yaşantılarında travmalarının olduğu görülmektedir. Başka bir çok nedeni de olmakla birlikte özellikle suçluluk, günahkarlık, sorumluluk, kirlilik duyguları yaratan travmaların ve cinsel taciz durumlarının obsesif kompulsif bozukluğa neden olduğunu klinik değerlendirmelerde sıkça görürüz.
Özellikle yıllardır yüksek doz ilaç kullandığı halde iyileşmeyen obsesif kompulsif bozukluk vakalarında psikoterapide EMDR ilke travma çalışmasını mutlaka devrede bulundurmak gerekir. Obsesyonların altında yatan psikolojik travmalar EMDR tekniğinden de yararlanılan psikoterapi çalışması ile hızla ortadan kaldırılır. EMDR ile obsesyonlara sebep olan travmatik deneyimlere karşı duyarsızlaştırılma yapıldığında obsesyonların şiddeti azalır ve zamanla tamamen ortadan kalkar.
EMDR kognitif ve davranışçı terapilerin metotlarından olan kognitif müdahale ve üzerine gitme (exposure) ile dinamik psikoterapi yaklaşımlarını da kapsayan bir yöntemdir ve diğer yöntemlerin tek başlarına uygulanmalarına kıyasla bu yöntemlerden çok daha hızlı ve kesin sonuçlara ulaşılmasını sağlar.
Ercüment Doğan, Ph.D.
Klinik Psikolog