Ses kısıklığı deyip geçmeyin
İSTANBUL – Bir insanın olağanda her vakit çıkardığı sesten daha farklı ses çıkarmasına genel olarak ses kısıklığı denir. Buna daha ince, daha kaba, çatallı, çabuk yorulan, daima kısılabilen, birtakım enfeksiyonlarda hatta hiç çıkmayan seslerin hepsi dahildir…
Sesi oluşturan düzenek aslında epeyce kolaydır. Ses telleri denilen kas sistemi, kıkırdaklar ve hudutlarla uyarılarak açılır ve kapanır. Açıldıkları vakit nefes alırız. Kapandıkları vakit ise aşağıdan, yani akciğerlerden gelen hava, iki ses telinin ortasından geçerken bir vibrasyon oluşturur. Bu da sesin oluşmasını sağlar.
Boğazımızdaki yani burnumuzun gerisindeki geniz boşluğumuz ve ağız boşluğumuz bunun rezonansını verirken, lisanımız de karakterini verir. Sesin ana düzeneği olan ses tellerinde oluşabilecek rastgele bir oluşum, hastalık ya da sorun ses kısıklığına yol açabilir.
SES KISIKLIĞININ NEDENLERİ
Üst teneffüs yolu enfeksiyonları:
Ses kısıklığının en sık görülen nedeninin üst teneffüs yolu enfeksiyonları olduğunu belirten Acıbadem Hastanesi Bakırköy KBB Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ferhan Öz, bu üzere durumlarda sesin birkaç gün kadar hiç çıkmayabildiğini söylüyor:
“Üst teneffüs enfeksiyonu yaşayan örneğin sinüziti olan bir kişi, ses tellerine hakikat akıntısı olduğu için öksürmek zorunda kalır. Öksürük travması, seste daha çabuk yorulmayı getirdiği için ses kısıklığı yaratan en önemli sebeplerden biri.”
Sesin yanlış kullanımı:
Prof. Dr. Öz, günümüzün çağdaş dünyasında sesin yanlış kullanımına bağlı ses kısıklıklarının da sıkça görülmeye başlandığını vurgulayarak, “Sesini daha profesyonel kullanan beşerler yani öğretmenler, hekimler, avukatlar, davet merkezleri çalışanları yahut pazarcılar gün içinde çok sık yahut çok yüksek tonda konuşmak durumundalar. Bunların bir kısmı ağır ve gürültülü ortamlarda çalıştıkları için sesini yanlış kullananlar daha çok bu kümelerden çıkıyor” diyor.
Sesi yanlış kullanmak aslında olağan ses tonundan daha yüksek tonda konuşmak ve yüksek tonda uzun müddet konuşmak manasına geliyor. Çevresel faktörler nedeniyle sesi yükseltmek, sesin kısılmasına yol açacak kadar sesi yanlış kullanmaya sebep olabiliyor. Uzmanlar sesini ağır kullanmak zorunda olan şahıslara bilhassa bol su içmelerini öneriyor.
Prof. Dr. Öz, “İnsanlar konuşurken su içtikleri ve ses tellerini ıslak tuttukları sürece, ses telleri çok daha rahat çalışır. Islak bir ortamda, kaygan bir yerde, aşağıdan gelen havayla çok daha güzel titreşirler” diyor.
Nemli, klimalı yahut basınçlı ortamlar da ses kısıklığına sebep olabilen faktörler ortasında. Örneğin uçakta bağırarak konuşmak sesi yoran bir yanlış ses kullanımı.
Reflü ve alerji:
Ses kısıklığına sebep olan hastalıkların başında ise reflü yer alıyor. Yapılan araştırmalara nazaran ses kısıklığı nedenlerinin yaklaşık yüzde 64’ü reflü nedeniyle oluşuyor. Midedeki asidin yemek borusuna kadar gelmesi ve bu asit salgısının yemek borusunun dışına çıkıp ses telleri üzerinde zehirleyici (toksik) bir tesir yapması ses kısıklıklarına sebep oluyor. Buna larengofarengeal reflü deniyor. Bu durumlarda hasta daima olarak sesini temizlemek zorunda kalıyor.
Ses kısıklıklarına neden olan bir öteki faktörün alerji olduğunu belirten Prof. Dr. Öz, alerjik bir insanın bilhassa alerjenle karşı karşıya kaldığı devirde badireler yaşadığını vurgulayarak, “Bahar aylarında kişinin sesinde yorgunluk, ses tellerindeki ödemden ötürü bir kabalaşma olur. Bu devirde sesini yorması ve ona daha fazla güç vermeye kalkışması yanlış bir kullanımdır” diyor.
Nodül ve polipler:
Tüm bu yanlış kullanımlardan bir ya da birkaçı birleşerek ses telinde nodüle neden oluyor. Her iki ses telinde de simetrik olarak oluşan nasırlaşma üzere kabarıklıklara nodül deniyor. Nodül büsbütün yanlış kullanma sonucunda oluşuyor. İnsanların kendilerini ses kısıklıklarından muhafazalarının en değerli yolu seslerini hakikat kullanmayı öğrenmeleri. Nodül çok uzun zamanda gelişiyor. Örneğin bir öğretmenin işe başladıktan hemen sonra sesinde nodül oluşmaya başlarsa, belirtisi olan ses kısıklığı bir hafta sonra değil en az 3 ay sonra ortaya çıkıyor.
Polip ise yine sesin yanlış kullanımına bağlı olarak gelişen akut bir travma. Bilinçsiz bir şekilde yapılan ani bir bağırmaya bağlı olarak oluşan küçücük bir kanamayla ses telinde polip oluşuyor. Bağırırken sinirli olmak ve aşırı gerginlik de polipe neden oluyor. Oldukça sık görülen polipler bir günde ses kısıklığı yaratıyor. Hastalar genelde, maça gidenler, sinirli bir şekilde çocuğuna bağıranlar veya pazarcılardan oluşuyor.
Kist ve papillom:
Ses kısıklığını yaratan bir diğer faktör ise kist. Ses telinin içinde yer alan kist, oradaki salgı üreten bezlerin tıkanmasıyla oluşuyor. Kist en fazla öksürükle birlikte görüyoruz. Örneğin yoğun bir üst solunum yolu enfeksiyonu sırasında öksüren bir kişide kist oluşabiliyor. Kist oluştuktan sonra ise, seste yorgunluk ve çatallanma oluyor. Özellikle çatallık kistin çok tipik bir örneği.
Selim lezyonlar da ses kısıklığına yer açabilen faktörlerden. Selim lezyonların hiçbiri kanser değil ve dikkatli muayene edilip doğru tanı konulduğunda cerrahi tedavi sayesinde gayet başarılı sonuçlar almak mümkün.
İyi huylu bir tümör olan papillom hastalığı da ses kısıklığına sebep açan faktörlerden biri. Bu hastalığın en büyük özelliği ise sürekli tekrar etmesi. Bu yüzden tedavisinde kullanılan lazer cerrahiyi de tekrar etmek gerekiyor. Erişkin kişilerde kanserleşme riski olan papillom, hep kontrol altında tutulması gereken bir hasta grubu. Çünkü sağlıklı dokuda bile hücrelerin içinde bu virüsü bulabilmek mümkün. Cerrahi tedavi başarısı ses kalitesi açısından bakıldığında çok yüksek oranda olmayabiliyor.
Reinke ödem:
Ses kısıklığına neden olan bir diğer hastalık, ses tellerinde oluşan ve Reinke adı verilen ödem. Özellikle sigara içen kadınlarda görülen bu hastalık, kadınlarda erkek gibi kalın sesle konuşma şeklinde kendini gösteriyor. Reinke, çok konuşan, reflüsü olan, günde bir paketin üzerinde sigara içen kadınların hemen hepsinde oluşan bir problem.
Diğer sebepler:
Ses kısıklarının nadir görülen sebeplerinden biri de doğumsal bozukluklar. Bunların arasında en sık görülen, ses tellerinin yapışık olması ve birbirlerinden ayrılmamış olması. Doğumsal bozuklukların tedavisinde çok küçük yaşlarda çok iyi sonuçlar elde edilmese de, daha ileri yaşlarda bu başarıyı yakalamak mümkün. Hipertansiyon ilaçları, doğum kontrol hapları gibi östrojen ilaçları da ses tellerinde kuruma yaptığı için ses tellerinin daha çok yıpranmasına neden olabiliyor.
MUAYENE VE TANI
Ses kısıklığı olan bir hastanın yapması gereken ilk şey vakit geçirmeden bir KBB uzmanına başvurmak. Ses tellerinin muayenesinde eskiden sadece ayna kullanılırken günümüzde artık mikro kameralı endoskoplar ve stroboskop kullanılıyor. Aynalar ise bugün hala ses tellerinin gerçek rengini ve hareketliliğini görebilmek için kullanılan araçlardan biri. Ancak mikro kameralı endoskopların avantajları oldukça fazla.
Prof. Dr.Öz, “Kameralarla elde ettiğimiz görüntüleri bilgisayarda saklayabildiğimiz için hastayı defalarca muayene etmek yerine, kaydı defalarca seyredip değerlendirebiliyoruz. Bu hastaların tedavi sonrası ve öncesi durumlarını rahatlıkla karşılaştırabiliyoruz. Ses tellerinin yavaşlatılmış hareketlerini izleyebilmek için ise stroboskop kullanıyoruz. Stroboskop sayesinde bir ses telinin diğerinden farklılığını, ses tellerindeki dalgalanmayı izliyoruz. Bu dalgalanma bize ses teli içinde veya dışındaki kitle, lezyon veya hastalık konusunda fikir verebiliyor” diyor.
Uygulanan bir diğer muayene yöntemi hastalığın sesiyle ilgili akustik analizler, yani ses değerlendirmesi. Ancak bu analizler, kişinin sesi gününe, psikolojisine ve duygusal durumuna göre değiştiği için birkaç kez tekrarlanmayınca sağlıklı sonuçlar vermiyor.
Tanıdaki en önemli unsurlardan biri, hastanın kanserle mi yoksa kanser dışı bir durumla mı karşı karşıya olduğunu belirlemek. Prof. Dr. Öz deneyimli bir KBB hekiminin muayene sırasında nodülü, polibi, kisti hatta papillomu bile birbirinden ayırt edebildiğini belirtiyor. Prof. Öz şöyle konuşuyor:
“Ancak şüphelendiğimiz bir durumda mutlaka dokudan biyopsi alıyoruz. O kadar çok birbirine benzeyen, birbirini taklit eden unsur arasından ayrım yapamama riski her zaman var. Araştırmalar muayenede konulan tanının, ameliyathanede mikroskopla bakıldığı zaman yüzde 31 oranında değişebileceğini gösteriyor bize.”
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Nodüller:
Nodülün tedavisinde sesin düzelmesi için hastaya ses terapisi uygulanıyor ve sesini düzgün kullanması öğretiliyor. Öncelikle nodüle yol açan ve sesini yanlış kullanmasını etkileyen faktörler belirleniyor. Daha sonra hastayı bunlardan arındırma çalışmaları başlıyor. Nodülde, cerrahi tedavi en son düşünülen yöntemlerden biri. Ancak nodülün dışındaki polip ya da kist gibi tüm hastalıklarda cerrahi tedavi uygulanıyor. Bu hastalıkların altında da sesin yanlış kullanımı olduğu için, bu hastalara da operasyon öncesi ya da sonrasında mutlaka ses terapisi öneriliyor.
Ses terapisi, bir kişinin sesini düzgün bir şekilde kullanabilmesini hedefleyen bir tedavi yöntemi. Bu yöntemde hastanın sesini kullanırken, postürü, boynunun yapısı, ağzının açılması, dilini kullanma şekli, diyaframı ve nefes alışı ile ilgili her şey öğretiliyor. Eğitimli ses terapistleri tarafından uygulanan bu yöntem, gırtlak kanseri gibi hastalıkların da rehabilitasyonunda önemli bir rol oynuyor.
Reflü:
Reflü ise medikal tedavi ve hastanın yaşamında gerekli değişimlerin yapılmasıyla tedavi ediliyor. Hastanın kilo almaması; çikolata, çay ve kahve tüketiminden kaçınması; çilek ve domates yememesi; egzersiz yapması ve stresten, yağlı yiyeceklerden ve sigaradan uzak durması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Öz, ses sanatçılarının da performansını düşürebilecek bir hastalık olan reflünün tedavisinin öncelikle hastanın hayatını düzene sokmaktan geçtiğini söylüyor.
Gırtlak (Larenks) kanseri:
En çok 40 ve 60 yaşları arasındaki erkeklerde görülen gırtlak kanseri, kadınlarda daha genç yaşlarda görülen bir hastalık. Gırtlak kanserinde, koruyucu hekim anlayışının çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Öz, hastalara ilk olarak eğer sigara içiyorsa mutlaka bırakması, içmiyorsa hiç başlamaması gerektiğinin önerildiğini söylüyor.
Sigara içmeyen insanların neden gırtlak kanseri olduğuna dair yapılan araştırmalar da var. Bu araştırmalar reflünün gırtlak kanserinin altındaki en önemli etken olduğunu kanıtlıyor. Reflünün ardından ise alkol kullanımı geliyor. Alkol tek başına kanser yapmasa da reflüyü artıran, tetikleyen bir etkiye sahip. Alkolün etkisi sigarayla birleştiği zaman ise gırtlak kanseri oluşumu riski artırıyor. Pek çok kanser türünde olduğu gibi gırtlak kanserinde de erken teşhis çok önemli. Çünkü tanı ne kadar erken koyulursa tedavi başarısı ve 5 yıllık yaşam şansı o kadar yüksek oluyor. Hastalık erken evrede yakalanırsa, cerrahi tedaviden de radyoterapiden de aynı sonucu elde etmek mümkün. İki tedavi yöntemi arasında da bazı farklılıklar mevcut. Cerrahi tedaviden sonra ses kalitesinde biraz bozulma ve kısılma olabiliyor. Çünkü ses telinden kanserli bölge tamamen çıkartıldığı için ses telinin gücü azalıyor ve iki ses telinin karşı karşıya gelişi olması gerektiği gibi olmuyor. Radyoterapi de ise ses kalitesinde bu bozulma yaşanmıyor. Ayrıca cerrahi tedavi çok kısa bir sürede yapılırken, radyoterapi haftalarca sürebiliyor. Hastalık eğer ileri evredeyse o zaman cerrahi tedavi ön plana çıkıyor ve radyoterapi destekleyici rol oynuyor. Erken evredeki tedavi başarısı yüzde 99’lara yakınken, bu oran hastalığın evresi ilerledikçe düşüyor. Bu yüzden yaşanılan ses kısıklığı problemi bir haftanın üzerine çıktığı zaman, mutlaka bir KBB hekimine başvurmak gerekiyor. Çünkü ses kısıklığı normal bir şey değil ve mutlaka nedeninin belirlenmesi gerekiyor.