‘Erkek arkadaşım sürekli giyimime karışıyor, istemediği gibi giyindiğim zaman beni acımasızca eleştiriyor’’
‘‘Eşim sürekli telefonumu karıştırıyor’’
‘‘Annem çekmecelerimi, dolaplarımı karıştırıyor’’
‘‘Müsait olmadığımı ve konuşamayacağımı söylediğim halde 1 saat boyunca bana derdini anlattı ve şarjı bittiği için telefonu kapattı’’
‘‘Yeni tanışmamıza rağmen benimle senli benli konuşuyor, adımla hitap ediyor. Sıcakkanlı oluşumu yanlış anladı.’’
‘‘Kaç yaşıma geldim, ailem hala odama kapıyı çalmadan pat diye giriyor’’
Günlük hayatta karşılaştığımız, kişisel sınırlara yapılan ihlallerden sadece birkaçını okudunuz. Daha pek çok örnek verilebilir. Nasıl ülkelerin sınırları varsa aynı şekilde insanların da sınırları vardır. Benliğimizi, özsaygımızı, duygularımızı, davranışlarımızı her şeyden önce bağlanma stilimizi etkileyen sınırlara bir bakalım istedim.
Sınırlar hayatımıza yön veren kişisel çizgilerimizdir. Kim olduğumuzu ve kim olmadığımızı gösterir. Fiziksel ve duygusal sınırlarımız arzularımızı, ihtiyaçlarımızı ve tercihlerimizi diğerlerinden ayırt etmeye yardımcı olur.
Fiziksel sınırlar, bedenimiz, cinsel bölgelerimiz, kimlerin bize ne kadar yaklaşmasına izin verdiğimiz gibi alanlardır. Duygusal sınırlar ise, düşüncelerimiz, değerlerimiz, inançlarımız, dini ve siyasi görüşlerimiz gibi alanlardır.
Sosyal hayatta ve ilişkilerimizde yeteri kadar saygıdeğer olmadığımızı düşünür ve bundan dolayı da hep karşı tarafı suçlarız. Aslına bakılırsa hemen hemen hepimiz sınır koyamadığımız için bu duyguyla karşı karşıya olduğumuzdan bihaberiz. Bazı korkularımız, sınırlar koymamıza engel olur.
Sevgiyi kaybetme, yalnız kalma veya terk edilme korkusuyla kendi sınırlarımızı karşı tarafın ellerine veririz. Karşı tarafın öfkesinden korkarız. Belki suçluluk duyarız. Ve bazen de ‘‘ iyi ben’i’’ kaybetmemek için sınır koymayız.
Ama gerçek şu ki sınırlarımızın ihlal edilmesine izin vermek bizi ne kibar bir insan yapar ne de düşünceli bir insan. Önemli olan kendi sınırlarımız içinde korku ve kaygılarımızdan arınarak başkalarına iyi gelebilmektir. Kişi tek başına ‘ben’ olmadan, başkasıyla ‘biz’ olamaz. Yani ‘biz’ olmak ‘ben’ olmaktan geçer. ‘Ben’ olabilmek için de sınırlara ihtiyaç duyarız.
Unutulmamalıdır ki sınırları kendimiz belirleriz. Bu sebeple kendimizi, ihtiyaçlarımızı, sorumluluklarımızı iyi tanımamız gerekir. Kendimizi karşımızdakine bu şekilde anlattığımızda bizi anlayacaktır. Aynı şekilde karşımızdaki insanın da sınırlarının olduğunu göz önünde bulundurmalı ve biz de aynı hassasiyeti göstermeliyiz.
Sınır koymak küsmek değil, birine bizi incitemeyeceği mesafede durmaktır.
Eğer gerek sosyal hayatınızda gerek ilişkilerinizde sınır koymakta sorun yaşıyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.